Bazı yazarlara göre merkez bankacılığı “emisyon” (para basma) yetkisinin verilmesiyle başlamış, bazılarına göre ise “son kredi mercii” olmalarıyla başlamıştır.

Merkez Bankası olarak kabul edilen ilk banka 1668’de kurulan İsveç Devlet Bankasıdır. İngiltere Bankası 1694 yılında kurulmuştur. Ancak bu tarihlerde kurulan merkez bankalarının işlevleri, bugünkü merkez bankalarının işlevleriyle kıyaslandığında gerçek anlamda merkez bankaları olarak nitelemek son derece güçtür. Bazı yazarlara göre emisyon yetkisinin verilişi, bazılarına göre ise “son kredi mercii” olma özelliği merkez bankacılığının başlangıcı sayılmaktadır.

Merkez bankaları para, kredi ve döviz politikalarını belirleyip uygulayan finansal para kurumlarıdır. Bu bankalar genellikle para çıkarma yetkisine ve tekeline sahip bulunmaktadırlar. Çok sayıda merkez bankasının emisyon işlemlerini yürüttüğü tek ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. ABD’de merkezî bir merkez bankasından hariç (FED), farklı eyaletlerde kurulmuş 12 adet merkez bankası daha vardır. Diğer ülkelerde kuruldukları tarihten itibaren yahut sonradan emisyon işleri tek bir merkez bankasında toplanmıştır. Merkez bankası ayrıca en son kredi veren, bankaların likidite gereksinimini karşılayan kurum olarak ulusal banka sisteminin başı, uluslararası finansal sistemin de bir parçasıdır. Merkez bankaları emisyon yetkileriyle ve son kredi mercii olmaları nedeniyle ulusal banka sisteminin başıdır.

Merkez bankaları ekonominin likidite sorununu çözümlerken reeskont oranları, açık piyasa işlemleri ve mevduat karşılıkları araçlarından yararlanarak para arzını etkilerler. Bundan ötürü merkez bankası esas olarak para piyasasında faaliyet gösteren bir kurumdur.

Merkez bankaları bu önemli işlevleriyle devletin haznedarlığı, mali danışmanlığı görevini üstlenirler. Bütün bunlara ek olarak, merkez bankaları çoğu kez takas merkezi olma, uluslararası ödemelerde aracılık yapma, altın ve döviz rezervlerini ve bankaların kasa fazlalarını koruma görevlerini de yerine getirirler.

Dünyada merkez bankalarının gelişimine baktığımızda, merkez bankası bağımsızlığı önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Merkez bankası bağımsızlığı; temel ve öncelikli amacı, fiyat istikrarını sağlamak olan merkez bankalarının bu amaca yönelik politikalara ve kullanılacak araçlara ilişkin kararlarının kendilerinin serbestçe almasıdır.


Bazı Ülkelerde Merkez Bankaları

İsveç Bankası

Bazı yazarlara göre ilk merkez bankası İsveç Bankası iken bazılarına göre de İngiltere Bankasıdır. 1668 yılında özel bir bankanın devlet bankası şekline dönüştürülmesiyle kurulmuştur. 1897 yılında ise tek başına banknot ihraç etme hakkını elde etmiş ve yetkileri ve sorumlulukları genişleyerek faaliyetlerini bugüne kadar sürdürmüştür.

İngiltere Bankası

1694 yılında kurulan İngiltere Merkez bankası, en eski merkez bankalarından birisidir. 1946 yılında çıkarılan Bankacılık Kanunu, hükümeti merkez bankası üzerinde kanuni otorite durumuna getirmiştir. 1997 yılında İşçi Partisinin iktidara gelmesiyle Merkez Bankasına faizleri belirleme yetkisi verilmiştir. Böylece İngiliz Merkez Bankasının bağımsızlığının önü açılmıştır.

Japon Bankası

1882 yılında birkaç milli banka tarafından aşırı miktarda çıkarılmış banknotların yaratmış olduğu kaosu gidermek amacıyla kurulmuştur. 1998 yılında çıkarılan yeni bankacılık yasası ile Merkez Bankasına daha fazla bağımsızlık verilmiş ve para politikasının araçları yeniden tanımlanmıştır.

ABD Merkez Bankası (Federal Reserv Bank-FED)

FED hem 12 eyalet merkez bankalarını bünyesinde barındırmasıyla, hem de amaç ve araç bağımsızlığına sahip olmasıyla diğer merkez bankalarından farklılaşmaktadır.

FED’in görevleri; çek takası, para basımı, piyasadaki yıpranmış paranın geri çekilmesi, bankalara reeskont kredisi verilmesi, bankalar arasındaki birleşme faaliyetlerinin değerlendirilmesi, iş dünyası ile federal rezerv sistemi arasındaki ilişkiyi sağlama, bankaları inceleme, bölgesel olarak iş dünyasındaki gelişmelerle ilgili bilgi toplamak, para politikaları üzerinde araştırmalar yapacak uzman personel bulundurmak olarak sayılabilir. FED’i oluşturan 12 merkez bankası da para politikalarının oluşumunda rol oynamaktadırlar. FED, hem amaç hem de araç bağımsızlığına sahip ender merkez bankalarından birisidir.

Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank-ECB)

Maastricht Anlaşması ile kurulması kararlaştırılan Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Avrupa Merkez Bankası Sistemi (ESCB) 1999 Ocak ayında faaliyete geçmiştir. Maastricht Anlaşması ECB’yi euro ihracı üzerinde özel yetkilerle donatmıştır.

ECB, AB üyesi ülkelerin merkez bankalarından oluşan, kendine ait yapısal sorumluluklarıyla uluslar üstü bir kurumdur. Ayraca hem amaç hem de araç bağımsızlığına sahiptir.

Euro alanı içindeki ülkelerin merkez bankaları bir araya gelerek eurosistemi oluşturmaktadırlar. Eurosistem, ECB’nin yönetim konseyi ve yürütme kurulu tarafından yönetilmektedir. ABD’deki federal rezerv sistemi gibi federal bir sitemdir.


Türkiye’de Merkez Bankacılığının Gelişimi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)

TCMB, 1930 yılında 1715 sayılı yasa ile anonim şirket statüsünde, karma bir banka olarak kurulmuştur. Hükümetin, Bankanın yetkili olduğu alanlara ve kararlarına müdahale edemediği 1930’lu yıllar, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ön planda olduğu, enflasyonun ise düşük düzeylerde olduğu yıllar olmuştur.

1940’lar, II. Dünya Savaşı’nın etkisiyle kamu finansman ihtiyacının arttığı ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaybetmeye başladığı yıllar olmuştur. Planlı ekonomiye geçişin yaşandığı 1960’lı yıllarda da bu devam etmiştir. Merkez Bankasının etkinliğini artırmaya yönelik çalışmalar hız kazanmış ve nihayet 1970 yılında 1211 sayılı Kanun’un kabul edilmesiyle Merkez Bankası tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. TCMB, 1970 yılında 1211 sayılı Kanun ile günün ekonomik koşullarına göre yeniden yapılandırılmıştır. 25.4.2001 tarihli ve 4651 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerle, öncelikle merkez bankalarının bağımsızlıkları konusundaki ilkeler gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu düzenleme ile Bankanın anonim şirket statüsü korunurken Hazinenin sahip olduğu sermaye payının yüzde 51’den az olamayacağı hükme bağlanmıştır.

2001 krizinin ardından yaşanan yapısal dönüşüm sürecinin başında Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikle, TCMB’nin temel amacının fiyat istikrarı olduğu Yasa’da açıkça belirtilmiştir. Ayrıca TCMB’nin uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlanmış, böylece TCMB araç bağımsızlığına kavuşmuştur. Ayrıca Para Politikası Kurulunun oluşturulması ve karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi doğrultusunda 2002 yılında itibaren “enflasyon hedeflemesi” uygulamasına geçilmiştir.

Enflasyon hedeflemesi, Merkez Bankaları’nın para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya ve sürdürmeye yönelik olarak kurumsallaştırdığı bir para politikası rejimidir. Merkez Bankaları bu rejimde belirlenen ve ilan edilen enflasyon hedefine belirli bir süre sonunda ulaşacaklarını taahhüt etmekte ve para politikası araçlarını sadece belirlenen hedefe ulaşmaya yönelik olarak bağımsız bir şekilde kullanmaktadır.


Merkez Bankalarının Fonksiyonları

Genel olarak bir ekonomide dört temel hedef vardır. Bunlar aşağıdaki gibidir:

  • Kaynakların tam olarak istihdamı
  • Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme
  • Fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi
  • Ödemeler dengesi istikrarının sağlanması

Merkez bankaları zaman zaman kamu finansmanını ön plana çıkarsa da asli görevi yerli paranın iç ve dış değerini korumak olmuştur. Gerçek anlamdaki merkez bankacılığı ise 18 yüzyılda aşağıdaki 3 önemli fonksiyonu içine alacak şekilde ortaya çıkmıştır:

  • Devletin bankası olmak,
  • Banknot ihraç tekeline sahip olmak ve
  • Likiditenin son mercii olmak.

Gerçek anlamdaki merkez bankacılığı 18. Yüzyılda “devlet bankası olmak emisyon yetkisine sahip olmak ve likiditenin son mercii olmak” fonksiyonlarıyla ortaya çıkmıştır.

Fiyat İstikrarı Fonksiyonu

Modern anlamda merkez bankalarının fiyat istikrarı ve finansal istikrarı sağlamak üzere iki temel fonksiyonu vardır.

Fiyat istikrarı, TCMB’nin tanımıyla ekonomik birimlerin yatırım, tüketim ve tasarruf kararlarını alırken dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranını ifade etmektedir. Fiyat istikrarı, sadece düşük enflasyon oranına ulaşmayı değil, o enflasyon oranının sürdürülmesini de kapsamaktadır. Aynı zamanda fiyat istikrarı, reel ekonomi ile finansal sistem arasındaki ilişkinin istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi için kurumlarda, piyasalarda ve ödeme araçlarında istikrar sağlanmasıdır.

Fiyat istikrarının sağladığı faydalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Göreli fiyatlar kolaylıkla izlenebilir. Böylece tüketim ve yatırım kararları daha etkin alınır.

Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar, fiyat istikrarı sürdürüldüğünden emin olduklarında enflasyon için ek risk primi talep etmezler.

Verimsiz harcama ve yatırımı azaltır.

Enflasyondan korunmak için gereksiz ve verimsiz uğraşları azaltarak zaman kaybını önler.

Yerli para yerine yabancı para ikame edilmesi yönündeki tercihlerin önüne geçilir.

Gelir transferi ve gelir dağılımının bozulmasını önler.

Finansal İstikrarın Sağlanması Fonksiyonu

Merkez bankalarının en önemli görevlerinden biri ülkedeki para sistemini kontrol etmek ve daha istikrarlı çalışmasına olanak tanımaktır. Merkez bankaları bu amaca yönelik olarak kredinin arzını, maliyetini ve elde edilebilirliğini düzenler. Merkez bankalarının para arzını kontrol etme fonksiyonu, bir yönüyle banknot ihraç etmedeki tekelci güçlerinden, diğer yönüyle de kredi vererek ve menkul kıymet satın alarak rezervleri yaratma ve yok etme güçlerinden kaynaklanmaktadır.

Finansal İstikrar denildiğinde kurumlarda, piyasalarda ve ödeme sistemlerinde istikrardan bahsedilebilir. Bu üç unsur finansal istikrarın sağlanmasındaki temel ögelerdir.

Finansal istikrarı sağlamak amacıyla TCMB; finansal piyasaları izlemekte, Türk parasının hacim ve tedavülünü düzenlemekte, ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemleri kurmakta, bu sistemlerle ilgili gerekli düzenlemeleri yapmakta, finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almaktadır.

Uluslararası Rezerv Yönetimi

Türkiye’deki döviz ve altın rezervlerinin yönetilmesi TCMB’nin sorumluluğu altındadır. Banka, döviz ve altın rezervlerini, sırasıyla anaparanın korunması, likidite ve risk gibi faktörleri dikkate alarak yurt içi ve yurt dışında yatırıma tabi tutmaktadır. Merkez Bankası bu işlemler sırasında karşılaşılabilecek risklerin yönetilmesinde de sorumludur.


Merkez Bankalarının Kullanabilecekleri Para Politikası Araçları

Merkez bankaları ülkedeki para mevcudunu etkilemeye dönük kararlar alarak para politikalarını oluştururlar. Para politikaları kararları alınırken devletin hedefi, enflasyona neden olmaksızın tam istihdam düzeyine ulaşmak ve bunu sürdürmektir. Başka bir ifadeyle ekonomi durgunluğa girme eğilimi gösterdiğinde ve ekonomik faaliyetlerde bir yavaşlama başladığında merkez bankası para arzını artırmaya, faiz oranlarını düşürmeye karar verecektir. Buna gevşek veya genişletici para politikası denmektedir.

Merkez bankalarının kullanabilecekleri para politikası araçları; açık piyasa işlemleri, zorunlu rezerv oranları ve reeskont oranıdır. Bazen bu araçlara, döviz ve efektif alım-satımları da eklenmektedir.

Açık Piyasa İşlemleri (APİ)

APİ merkez bankalarının, faiz oranlarını istenen düzeyde tutmak ve likiditeyi düzenlemek amacıyla menkul kıymet alıp satmalarıdır.

Banka, piyasadaki likidite açığı ya da fazlasının geçici olduğu koşullarda repo ve ters repo işlemlerine başvurmaktadır. Bu işlemlerin yanı sıra piyasada kalıcı likidite sıkışıklığının olduğu durumlarda menkul kıymetlerin doğrudan alımı, piyasada kalıcı likidite sıkışıklığının olduğu durumlarda ise doğrudan satımı işlemi yapılmaktadır.

Repo: Likidite sıkışıklığı nedeniyle merkez bankasının piyasayı kısa vadede geçici olarak fonlamasıdır. TCMB, repoya konu olan menkul kıymetleri (Devlet İç Borçlanma Senetleri-DİBS) işlemin vadesinde geri satmak üzere, belirli bir süre satın alır ve piyasaya likidite sağlar. İşlemin vadesinde ters işlem gerçekleşir. Repo kelime anlamıyla, geri satın almak üzere menkul kıymetleri satma anlaşmasıdır. Merkez bankaları son kredi merci olduğu için bu kavram tam tersine işlemektedir. Merkez bankaları repo yaptığında (kelime anlamıyla ters repo yapmakta) piyasayı fonlamaktadır.

Ters Repo: Piyasadaki likidite fazlalığının geçici süre için piyasadan çekilmesidir. Merkez bankası, portföyündeki menkul kıymetleri (DİBS) işlemin vadesinde geri almak üzere, belirli bir süre için satarak piyasadaki likidite fazlalığını çeker. İşlemin vadesinde ters işlem gerçekleştirir.

Zorunlu Rezerv Oranları

Zorunlu rezerv, bankaları iflas riskinden korumak amacıyla kendi bünyelerinde bulundurdukları disponibil değerlerden ve TCMB’de bulundurmak zorunda oldukları munzam karşılıklardan oluşur.

Disponibilite, mevduat bankalarının taahhütlerine karşılık olarak nakit ve kolaylıkla nakde çevrilebilir varlıkları kendi bünyelerinde bulundurma zorunluluğudur. Disponibilite uygulaması ile bankaların ani mevduat çekilişlerine karşı korunmaları amaçlanmaktadır.

Mevduat munzam karşılığı ise bankaların zorunlu olarak Merkez Bankası nezdinde bloke bir hesapta tutmak üzere ayırdıkları karşılıktır.

Birçok ülkede rezerv oranları belirleme yetkisi merkez bankalarına verilmiştir. Merkez bankaları, bu oranları azaltıp artırarak bankaların kaydi para yaratma gücünü ve dolayısıyla piyasadaki likiditeyi etkilemektedirler. Kaydi para da denilen banka parası hiç bir maddi varlığı olmayan yalnızca bankaların defterlerine alacak ve borç kaydı düşülmek suretiyle yaratılan bir değişim aracıdır. Banka parasının kaynağı mevduattır. Bankalar birikim sahiplerinin kendilerine yatırdıkları mevduatın bir kısmını karşılık olarak tutar, geri kalanını ödünç (kredi) verirler. Böylece yeni kayıtsal para yaratılmış olur. Bankaların yaratabilecekleri kayıtsal para tutarı likidite ve güvence endişesiyle (çoğu kez yasa gereği) tuttukları karşılık oranıyla sınırlanır. Merkez bankaları piyasadaki likiditeyi azaltmak istediğinde bu oranı yükseltmekte, artırmak istendiğinde ise düşürmektedir. Merkez bankaları rezerv oranlarını değiştirerek para arzında büyük değişikliklere neden olmaktadırlar.

Reeskont Oranları

Merkez bankalarının para arzının kontrolünde kullanabileceği bir diğer araç reeskont oranlarıdır. Reeskont oranı, Merkez bankasının, bankalara kredi verirken uyguladığı faiz oranını ifade eder. Merkez bankaları reeskont oranlarını düşürerek ve yükselterek para arzını kontrol edebilirler. Reeskont oranındaki bir düşüş, bankaların daha fazla borçlanmasını teşvik eder ve böylece piyasada likiditenin artmasını sağlar. Tam aksine, reeskont oranlarının yükseltilmesiyle, bankalara açılan krediler kısılarak, piyasadaki likidite kontrol altına alınmış olur.

Döviz ve Efektif Alım-Satımları

Merkez bankaları, tamamen dalgalı kur politikası uygulamıyorlarsa, kur politikalarını döviz ve efektif alım-satımları ile gerçekleştirirler. Merkez bankasının döviz ve efektif alım-satımlarının, kurlar üzerindeki etkisinin yanı sıra piyasadaki yerli para likiditesi üzerinde de doğrudan etkisi vardır. Merkez bankası, döviz ve efektif sattığında piyasadaki yerli para likiditesi azalırken, aldığında piyasadaki yerli para likiditesi artar.