Yavaştan daha da geniş kavramlara ve somut örneklere başlıyoruz. Bu konular biraz daha ilgi çekici merak etme. Bunları bilmek gerçekten finans dünyasına bakışını değiştirecek. Artık Twitter’daki ezikler sana önce finansal okur-yazar ol diyemeyecek. Çünkü üç beş teknik analiz yapan, grafikte destek direnç çizen kendini üstat ve finansal okur yazar olarak tanımlıyor. Gel gelelim bu akademiyi bitirdiğinde onlara artık acıyacaksın. Hırslan, toparlan ve odaklan. Ben nasıl bu kadar konuyu yazabildiysem sen de okuyabileceksin.

Hadi başlayalım.

Piyasaları alıcı ve satıcıların para karşılığında mal ve hizmet almak ve satmak için buluştukları yer olarak tanımlamıştık. Şimdi biraz daha detaylandırarak yapıları, özellikleri ve rekabet düzeylerine göre sınıflandıracağız.

Alışverişe konu olan malların ne olduğuna göre piyasaları ayırmak istediğimizde karşımıza:

· Mal/hizmet piyasaları ile

· Faktör piyasaları çıkar.

Tüketicilerin gereksinimlerini karşılayan mal ve hizmetlerin takas edildiği piyasalar, mal ve hizmet piyasaları olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan, üretim kararları doğrultusunda işletmelerin yapacakları üretim için gerekli işgücü, hammadde, vb. üretim faktörlerinin alınıp satıldığı ve faktör fiyatlarının belirlendiği piyasalara da faktör piyasaları deniyor. Faktör piyasaları ise emek, doğal kaynaklar ve sermaye piyasasından oluşur.

İşte sonunda geldi, sermaye piyasası.

Yavaştan paranın kokusunu almaya başladın mı?

Merak etme Covid-19 kapmadın, koku almaman normal çünkü akademiyi bitirene kadar işlem yapmak yok.

Devam….

Piyasada var olan rekabetin derecesine göre ise piyasalar;

· Tam rekabet ve

· Eksik rekabet piyasaları olarak iki temel gruba ayrılmış.

Hadi bunları inceleyelim.


Tam Rekabet Piyasası

Tam rekabet piyasası, birçok alıcı ve satıcının benzer ürünleri alıp sattıkları ve hem alıcıların hem de satıcıların piyasa fiyatını etkileyemedikleri piyasa türüdür. Haftalık pazarlar bu piyasalara cuk oturan örnektir. Bu piyasaların oluşması için literatürde bazı koşullar sıralanmış, buyrun:

· Atomize Koşulu: Alıcı ve satıcıların piyasa fiyatını etkileyemeyecek kadar çok olmasıdır.

· Mobilite Koşulu: Alıcı ve satıcıların piyasaya giriş ve çıkışlarının serbest olmasıdır.

· Homojenlik Koşulu: Piyasada bulunan alıcı ve satıcılar tarafından alım satımı yapılan malların özelliklerinin tıpatıp aynı olmasıdır.

· Şeffaflık Koşulu: Hem alıcıların hem de satıcıların piyasada üretilen her malın fiyatı ve kalitesi hakkında tam bilgi sahibi olduğu piyasadır.

tam-rekabet-piyasasi

Tam rekabet piyasasında homojenlik koşulundan ötürü farklı işletmeler tarafından satılan

 

Eksik Rekabet, Oligopol ve Tekelci Rekabet Piyasaları

Tam rekabet piyasaları aslında idealde olması gereken olan ama gerçekçi olursak her mal ve hizmet için oluşması beklenmeyen bir piyasa türüdür. Şimdi daha yaygın olan piyasaları inceleyeceğiz.

Tam rekabet koşullarından herhangi biri, birkaçı ya da tümünün aksaması sonucu ortaya eksik rekabet piyasaları çıkmaktadır. Eksik rekabet ile rekabet edilemeyen anlaşılmasın. Tanımlamalarına takılmayın.

Eksik rekabetin durumuna göre bu piyasalar da kendi içinde kollara ayrılıyor. Bunları şimdi sırayla inceleyeceğiz, tekel (monopol) piyasalar, monopson piyasalar, oligopol piyasalar, oligopson piyasalar, düopol-düopson piyasalar.

 

 


Monopol (Tekel) Piyasalar

Diyelim ki ülkemizde tek don lastiği üreticisi sensin. Teknolojisi o kadar zor ki bir tek sende var ve başkası üretemiyor veya makinalar çok pahalı bir tek sen alabiliyorsun. E sadece sen ürettiğine göre fiyatını da sen belirlersin. Don lastiği yerine insanlar bisiklet lastiği de kullanamayacağına göre sana mahkumlar. Bir de devleti arkana aldın mı oooohhh. Tamamdır bu iş. İşte sen bir monopol oldun. Türkiye’nin don lastiği tekeli sensin.

-Aaaa çok güzel söylüyorsunuz? Olur mu?

-Cıks, olmaz.

Artık teknoloji var ve rekabet uçmuş gitmiş. 21. Yüzyıldayız kardeşim isteyen istediğini üretir, parası olan adamı durdurmazsın. Kısaca günümüzde monopolcü piyasadan söz etmek pek mümkün değil.

Sıradakine geçelim.


Monopson Piyasalar

Bu piyasa da satıcı olan monopolün alıcı versiyonu. Birçok don lastiği üreticisi var diyelim ama tek don üreticisi sensin, o yüzden tüm lastikleri sen satın alıyorsun. Daha gerçekçi ve klişe bir örnek verelim. Türkiye’de üretilen haşhaş kabuklarının tamamını Toprak Mahsulleri Ofisi satın almaktadır. Burada alıcı tekelinden bahsetmiş olduk.

Genel kültür işte mızmızlanma. Sıradaki.

monopson


Oligopol Piyasalar

Coca-Cola ve Pepsi, diğerlerini istisnai olduğu için boş verin.

Yalnızca iki kola satıcısı var ama milyonlarca hatta milyarlarca insan kola içiyor, bu piyasaya da oligopol piyasa deniyor.

Genel bir tanım olarak da az sayıda satıcı ile çok sayıda alıcının karşı karşıya geldiği piyasalardır diyebiliriz.

oligopol-piyasa


Tekelci Rekabet Piyasası

Gerçek piyasaları ele alırsak şunları görebiliriz. Birbirinden bağımsız çok sayıda ve alıcı var ve farklı satıcılardan farklı farklı ürünler alabiliyoruz. Piyasa bende girebileceğim dediğin zaman monopol ve oligopol gibi trilyonlar harcamana da gerek yok. Bunlara ek olarak ikame mallar da var. Bir markanın şampuanı saçında kepek yapıyorsa gidip başka bir markadan rahatlıkla alabiliyorsun. Bu türdeki piyasaları da tekelci rekabet piyasası olarak adlandırıyorlar. Ek olarak uzun dönemde bu piyasalar tam rekabet piyasasına benzemekte.

 


Gelelim faktör piyasalarına

Üretim faktörlerinin arz ve talebinin olduğu ve denge fiyatının belirlendiği piyasalara faktör piyasaları deniyor. Bu faktörlerin fiyatlarıysa şunlar oluyor:

Emek-Ücret

Sermaye-Faiz

Toprak-Rant

Girişimci-Kar

Üretim faktörleri direk bizi yani tüketiciyi ilgilendiren şeyler değil. Bizim tüketeceğimiz mal ve hizmetlerin üretilmesi sürecinde ihtiyaç duyulan dolaylı taleplerdir aslında. Bu yüzden de iktisatçılarımız üretim faktörü taleplerine türev talep de diyebiliyor.


Emek Piyasası

Emek piyasası ise aslında işçi maliyetlerinin piyasası oluyor. Emeği üreticiler talep eder, emekçiler arz eder. Her emekçi aynı vasfa ve beklentiye sahip olmadığı gibi emek talep edenlerin de beklenti ve ihtiyaçları farklılık göstermektedir.

Emek arzı dedik, emeğin de bir ücreti var. Bu ücret aslında 24 saatlik gün için ne kadar saatini işe ayıracağının fiyatıdır. Emekçi elde ettiği ücreti de boş zamanında tüketim yaparak değerlendirir. Ücretler artınca haliyle emekçilerin de yaşam standartları yükselmeye başlar ve tüketim imkanları artar. Bunun sonucunda da emekçi daha az çalışmak ister. Gelir etkisi denen bu durum emek arzında daralmaya sebep olur. Nitekim işçilere ödenecek ücretler arttığı zaman ise halihazırda emeğini arz etmemiş işçiler de dolgun ücretleri görünce iştah kabartacak ve işe girmek isteyecek, diğer bir deyişle emek arzı artacak. Bu duruma da ikame etkisi deniyor.

İşletmeler için bakarsak emek ücretleri arttıkça maliyetler artacağı için daha az emek talebi olacak. Tersi durumda ise işletmeler daha çok işçi çalıştırmak isteyecek. Aslında asgari ücretin ülkede her yıl kriz olmasının sebeplerinden biri de budur. Herkes olaya kendi açısından baktığı için emekçi daha yüksek ücret talep ederken üreticiler ise buna karşı çıkmaktadır.


Diğer Üretim Faktörleri̇ ve Faktör Gelirleri̇

Sermaye, üretilmiş tüm mal ve hizmetlerin toplamıdır. Üretim sürecinden arttırılmasına ve dağıtımına kadar kullanılan her türlü sermaye aracının artması, ekonomilerdeki mal ve hizmet tüketimini ve boş zamanını arttırır.

Üretim bandı, bilgisayar, kamyon, robotlar, masa sandalyeler vb. gibi aklınıza gelebilecek tüm üretim araçlarına fiziksel sermaye deniyor. Bu araçların tümü kullanıma ve zamana bağlı olarak yıpranıyor. Bu yıpranmalara da bildiğiniz üzere amortisman deniyor. Firmalar araçları eskiyor diye üretim miktarını azaltmaz, aksine harcamalar yaparak araçlarını yenileyerek veya bakım yaparak üretim düzeyini korur. Bunu sağlayabilmek adına yaptığı harcamalara da otonom yatırım harcamaları denir. Firmaların finansal yapısını incelerken bu kavramlarla çok karşılaşacaksınız. O yüzden aklınızda tutmanızı öneririm.  

Gelelim faize. Faizi sevmeyenler, kabul etmeyenler de var ama her şeyin bir maliyeti olduğu gibi paranın da bir maliyeti olduğunu unutmayın. Paranın, yani sermayenin maliyeti ise faizdir. Yani paranın fiyatı faizdir. Bankadan 10bin lira kredi çekiyorsunuz ve karşılığında 2bin lira faiz ödüyorsunuz. Aslında banka size 10bin lirayı 2bin liraya satmıştır. E bu adam taş mı kemirsin kardeşim?

Sürekli gördüğünüz ve sıkça karşılaştığınız faiz oranları nominal faizdir. Esas olan ise reel faizdir. Nominal faizden enflasyonu çıkarırsanız reel faizi bulursunuz ve aslında net olan değer de budur.

O yüzden tüm gelir, gider ve faiz hesaplamalarınızda reel faizi değerlendirmeniz kendi çıkarınıza olacaktır.